Translate

21 Nisan 2018 Cumartesi

Doğu Ekspresinde Cinayet - Kitap Yorumu


***

Gece yarısından sonra artan şiddetli tipi yüzünden Doğu Ekspresi artık yoluna devam edemeyecek durumdadır. Yılın bu zamanlarında lüks tren tamamen doludur. Ertesi sabah yapılan kontroller sonucu tüm yolcuların sağsalim trende olduğu anlaşılır. Ancak defalarca bıçaklanarak öldürülen Amerikalı yolcunun kompartımanının kapısı içeriden kilitlidir.
Sonunda trende yolculuk etmekte olan Hercule Poirot cinayeti incelemeye başlar. Ancak kimi yolcular cinayetin izlerini yok edebilmek için yaşlı dedektifin dikkatini dağıtmaya çalışırlar. Poirot, kehanet sayılabilecek bir saptamayla cinayeti bir değil iki şekilde çözümlemeyi başarır.

***

Ne kadar okuduğum ilk kitabı olsa da Agatha'nın methini çoğumuz duymuşuzdur veya kitaplarını okumuşuzdur.
Bu kitapta bir cinayet oluyor, dedektifle beraber katili bulmaya çalışıyorsunuz. Olayları düşünüyorsunuz, tekrar ediyorsunuz; kanıtlara bakıyorsunuz, düşünüyorsunuz ve sonuca ulaşamıyorsunuz. Sonra PATTT!!!
Yani en azından ben ulaşamadım. Her şey her yerde!
Kendimce sunduğum gerçekten mantıklı gerekçelerle çeşitli tahminlerde bulunmuştum ama kesin olarak katili bulamadım, hep bir şüphe. O son gerçekten neydi dfgdfşl Öğrenince biraz hayal kırıklığına uğradım. Çok farklı tahminlerim vardı ama olsun, bu kitabın da kendine has sonu böyleymiş.
Agatha'nın yazış tarzını beğendim. Fırsat bulabilirsem diğer kitaplarına da bakmak istiyorum. Ayrıca söylemeden geçmeyeyim... Ülkemizden parçalara kitapta yer verilmesi de hoşuma gitti.
Ortaya çıkmadan katili tahmin edebilen var mı, merak etmiyor değilim.
Reading Slump için alternatif bir kitap, su gibi akıp gidiyor.
Sanırım söyleyeceklerim bu kadar.

Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!

Verdiğim Puan: 5/5

Özgün Adı: Murder on the Orient Express
Yazar: Agatha Christie
Yayınevi: Altın Kitaplar
Çeviren: Çiğdem Öztekin
Sayfa Sayısı: 256

Yabana Doğru - Kitap Yorumu


***

Sean Penn tarafından Eddie Vedder’ın unutulmaz müzikleri eşliğinde sinemaya da uyarlanan ve En İyi Film dalında Oskar adayı da olan Yabana Doğru, insanın arayışlarını, toplumun tuzaklarını, bireyin çıkmazlarını ve yaşadığımız hayatları bizlere sorgulatacak, akıllardan kolay kolay silinmeyecek gerçek bir öykü.
Christopher McCandless, banka hesabındaki 25,000 doları bir hayır kurumuna bağışladı, arabasını çölün ortasında bırakıp sahip olduğu şeylerin çoğundan kurtuldu ve cüzdanındaki tüm parayı yakarak yola koyuldu. Alaska’ya gitti ve doğada tek başına olmanın türlü zorlukları karşısında yılmadan, kendinden başka kimseye tabi olmayacağı alternatif bir yaşam arayışına çıktı.
Paradan, kariyerden, ailevi sorumluluklardan, toplumsal yükümlülüklerden uzakta kendi yaşamını kendi kurmayı seçti.
Dört ay sonra, çürümeye yüz tutmuş cansız bedeni bir geyik avcısı tarafından bulunacaktı.
“…Birbirimizi yeniden görene değin aradan çok uzun zaman geçebilir. Ama Alaska’dan tek parça dönebilirsem, benden haber alacağına emin olabilirsin. Sana önerdiğim şeyi tekrarlamak istiyorum; yaşam tarzında köklü bir değişiklik yapmalı, daha önce hiç duymadığın ya da yapmakta kararsız kaldığın türden şeylerin tamamını yapmaya başlamalısın. Çoğu insan onları mutsuz eden koşullarda yaşıyor ve gene de bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Çünkü güvenli, rahat, rutin bir hayata koşullanmış durumdalar. Tüm bunlar huzur veriyor gibi görünse de insanın içindeki maceracı ruh için kesin olarak belirlenmiş bir gelecekten daha yıkıcı bir şey düşünemiyorum. İnsanın yaşama arzusunun özünde macera tutkusu yer alır. Yaşamın keyfi yeni deneyimlerde yatar, bu yüzden sürekli değişen bir ufuktan daha büyük keyif olamaz.”

***

Kitabın konusunu duyduğumda meraklanmıştım. Birkaç başarısız girişimden sonra kitabı almayı başardım.
Evet, kitap Chris'in doğaya kaçış macerasını ve sonra başına gelenleri anlatıyor. Bunu ilk duyduğumda sırf Chris'in ağzından doğada hayatta kalma becerilerini yazdığı günlüğü okuyacağımı düşündüm. Şu meyveden yemeliyiz, şunu şöyle yaptım, şu şöyle olsaydı... gibi gibi gibi. Kısmen öyle oldu sayılır, küçük bir yerden beklentimi karşıladı.
Genel olarak Chris ile tanışan insanların Chris hakkındaki düşüncelerinin yazdığı ve yer yer Chris'in gittiği veya gezdiği veya gördüğü yerleri kısaca yaşadığı maceraları okuyoruz kitapta. Biyografik ve otobiyografik kurgusal olmayan bir eser.
Belgesel okuyormuşum gibi hissettirdi ve bu hissi sevdim. Güzel yazılmıştı ancak dürüst olmam gerekirse biraz sıkıldım, elimde süründü ve biraz da reading slump dönemine girmiş olabilirim. Hoşuma giden bir şeyse kitapta Chris'in okuduğu kitaplarda altını çizdiği satırlara yer verilmesiydi.
Bana soracak olursanız izlemedim ama bu kitabın belgeselini izlemek daha iyi olabilir diye düşünüyorum.

Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!

Verdiğim Puan: 3,5/5

Özgün Adı: Into The Wild
Yazar: Jon Krakauer 
Yayınevi: Siren Yayınları
Çeviren: Taylan Taftaf
Sayfa Sayısı: 248

Adeline’ın Peşinde (Kedi ve Fare #1) - Kitap Yorumu

*** MANİPÜLATÖR Bana izin veren herkesin duygularını manipüle edebilirim. Canını yakar, seni ağlatır, gülmene ve iç çekmene sebep olurum. Am...