***
Sean Penn tarafından Eddie Vedder’ın unutulmaz müzikleri eşliğinde sinemaya da uyarlanan ve En İyi Film dalında Oskar adayı da olan Yabana Doğru, insanın arayışlarını, toplumun tuzaklarını, bireyin çıkmazlarını ve yaşadığımız hayatları bizlere sorgulatacak, akıllardan kolay kolay silinmeyecek gerçek bir öykü.
Christopher McCandless, banka hesabındaki 25,000 doları bir hayır kurumuna bağışladı, arabasını çölün ortasında bırakıp sahip olduğu şeylerin çoğundan kurtuldu ve cüzdanındaki tüm parayı yakarak yola koyuldu. Alaska’ya gitti ve doğada tek başına olmanın türlü zorlukları karşısında yılmadan, kendinden başka kimseye tabi olmayacağı alternatif bir yaşam arayışına çıktı.
Paradan, kariyerden, ailevi sorumluluklardan, toplumsal yükümlülüklerden uzakta kendi yaşamını kendi kurmayı seçti.
Dört ay sonra, çürümeye yüz tutmuş cansız bedeni bir geyik avcısı tarafından bulunacaktı.
“…Birbirimizi yeniden görene değin aradan çok uzun zaman geçebilir. Ama Alaska’dan tek parça dönebilirsem, benden haber alacağına emin olabilirsin. Sana önerdiğim şeyi tekrarlamak istiyorum; yaşam tarzında köklü bir değişiklik yapmalı, daha önce hiç duymadığın ya da yapmakta kararsız kaldığın türden şeylerin tamamını yapmaya başlamalısın. Çoğu insan onları mutsuz eden koşullarda yaşıyor ve gene de bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Çünkü güvenli, rahat, rutin bir hayata koşullanmış durumdalar. Tüm bunlar huzur veriyor gibi görünse de insanın içindeki maceracı ruh için kesin olarak belirlenmiş bir gelecekten daha yıkıcı bir şey düşünemiyorum. İnsanın yaşama arzusunun özünde macera tutkusu yer alır. Yaşamın keyfi yeni deneyimlerde yatar, bu yüzden sürekli değişen bir ufuktan daha büyük keyif olamaz.”
Christopher McCandless, banka hesabındaki 25,000 doları bir hayır kurumuna bağışladı, arabasını çölün ortasında bırakıp sahip olduğu şeylerin çoğundan kurtuldu ve cüzdanındaki tüm parayı yakarak yola koyuldu. Alaska’ya gitti ve doğada tek başına olmanın türlü zorlukları karşısında yılmadan, kendinden başka kimseye tabi olmayacağı alternatif bir yaşam arayışına çıktı.
Paradan, kariyerden, ailevi sorumluluklardan, toplumsal yükümlülüklerden uzakta kendi yaşamını kendi kurmayı seçti.
Dört ay sonra, çürümeye yüz tutmuş cansız bedeni bir geyik avcısı tarafından bulunacaktı.
“…Birbirimizi yeniden görene değin aradan çok uzun zaman geçebilir. Ama Alaska’dan tek parça dönebilirsem, benden haber alacağına emin olabilirsin. Sana önerdiğim şeyi tekrarlamak istiyorum; yaşam tarzında köklü bir değişiklik yapmalı, daha önce hiç duymadığın ya da yapmakta kararsız kaldığın türden şeylerin tamamını yapmaya başlamalısın. Çoğu insan onları mutsuz eden koşullarda yaşıyor ve gene de bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Çünkü güvenli, rahat, rutin bir hayata koşullanmış durumdalar. Tüm bunlar huzur veriyor gibi görünse de insanın içindeki maceracı ruh için kesin olarak belirlenmiş bir gelecekten daha yıkıcı bir şey düşünemiyorum. İnsanın yaşama arzusunun özünde macera tutkusu yer alır. Yaşamın keyfi yeni deneyimlerde yatar, bu yüzden sürekli değişen bir ufuktan daha büyük keyif olamaz.”
***
Kitabın konusunu duyduğumda meraklanmıştım. Birkaç başarısız girişimden sonra kitabı almayı başardım.
Evet, kitap Chris'in doğaya kaçış macerasını ve sonra başına gelenleri anlatıyor. Bunu ilk duyduğumda sırf Chris'in ağzından doğada hayatta kalma becerilerini yazdığı günlüğü okuyacağımı düşündüm. Şu meyveden yemeliyiz, şunu şöyle yaptım, şu şöyle olsaydı... gibi gibi gibi. Kısmen öyle oldu sayılır, küçük bir yerden beklentimi karşıladı.
Genel olarak Chris ile tanışan insanların Chris hakkındaki düşüncelerinin yazdığı ve yer yer Chris'in gittiği veya gezdiği veya gördüğü yerleri kısaca yaşadığı maceraları okuyoruz kitapta. Biyografik ve otobiyografik kurgusal olmayan bir eser.
Belgesel okuyormuşum gibi hissettirdi ve bu hissi sevdim. Güzel yazılmıştı ancak dürüst olmam gerekirse biraz sıkıldım, elimde süründü ve biraz da reading slump dönemine girmiş olabilirim. Hoşuma giden bir şeyse kitapta Chris'in okuduğu kitaplarda altını çizdiği satırlara yer verilmesiydi.
Bana soracak olursanız izlemedim ama bu kitabın belgeselini izlemek daha iyi olabilir diye düşünüyorum.
Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!
Verdiğim Puan: 3,5/5
Özgün Adı: Into The Wild
Yazar: Jon Krakauer
Yayınevi: Siren Yayınları
Çeviren: Taylan Taftaf
Sayfa Sayısı: 248
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder