***
İki dünyayı ayıran bariyerin Fey Savaşları’nda yıkılmasından yirmi yıl sonra, Budapeşte uçurumun kenarında dengede durmaktadır. Doğu Avrupa’daki seçkin Feylerle insanlar egemenlik için savaşmakta; taraflar arasındaki önyargı, kin ve şiddetle artmaktadır.
Brexley, ayrıcalıklar içinde büyümüş bir insan olsa da kalp kırıklıklarına sahiptir. Güç gösterileri ve acımasız politik oyunlarla dolu, duvarlarla çevrili bir şehirde yaşamaktadır. Tüm hayatının seyrini değiştirecek olan bir gece, kendini doğunun en korkulan hapishanesinde bulur.
Girdiğinizde bir daha çıkamadığınız Halalház, Dehşet Evi…
En azılı Fey ve insan suçlularla bir arada yaşamayı öğrenmek zorunda olan Brexley, Dehşet Evi’nde insanlarla Feyler arasında bir efsaneyle, Warwick Farkas ile tanışır. Zalim, kibirli ve ölümcül olan Farkas’a karşı duyduğu inkâr edilemez çekimin hayatına mal olabileceğinin farkındadır.
Eğer sadece bir kişinin hayatta kalacağı dövüşlerin yapıldığı Oyunlar, onu daha önce ortadan kaldırmazsa…
***
Kurgu Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de geçiyor. Bu şehrin bir kısmına insanlar hakim, bir kısmına feyler ve bir kısmına da toplumdan dışlanan kesim. Brexley, ayrıcalıklar içinde büyümüş bir insan. Bu sebeple birçok kişinin nefretini kazanması bir yana kendisi aynı zamanda iyi bir eğitim ile yetişmiş bir kadın. Bir gün hayatının değişeceğini düşündüğü bir maceraya atılır ve kendini feylerin elinde herkesin korktuğu hapishane olan Halalház'a götürülürken bulur. Burada insanların, perilerin, iblislerin ve birkaç farklı türün arasında hayatta kalmaya çalışır (özellikle düzenlenen oyunlarda). Daha da önemlisi hapishanenin korkulan ismi dünyanın dilinden düşürmediği Warwick Farkas'a karşı.
Kitabın fantastik, romantik, distopya ve benim için en önemlisi dark olması aşırı meraklandırmıştı. Tatlı, pembe bulutlu fantastikler-romantikler okuduktan sonra araya darklı kitaplar eklemek bayıldığım bir olay olmaya başladı. Bu kitabı o açıdan başarılı buldum. Karanlık evrenini beğendim (fantastik ve romantik olması da cabası).
Kurgusunu da başarılı buldum. Klasik bir kurguya sahip değil. Beklemediğim anda beklemediğim şeyler oldu ve farklı ilerledi. Kimin kimin sırtına hançer saplayacağını kestiremiyorsunuz, bayıldım bu heyecana.
Karakterleri de güzeldi. Fazla ve farklı türde bir sürü karakter vardı. Şekil değiştirenden tutun iblislere, druidlere falan bayağı bir şey vardı. Benim gözdem tabii ki Warwick'ti. Hapishanenin en korkulan insanı olması (ehehe) bir yana resmen gücün vücut bulmuş hali olması ve heybeti... yürüyen alevli kalpti.
Kadın karaktere gelecek olursam da sanırım kadın karakterlerle sorunlarım var. Erkek karakterler hep çok güzel yazılıyor ama kadın karakterler beni bazen uyuz ediyor. Brexley, harika ve güçlü bir kız (19) fakat hafif ayran gönüllü. Tavırları da biraz fevri, bu sebeple pek ısınamadım kendisine. Fakat Warwick ile uyumları ve aralarındaki çekim gerçekten iyiydi.
Kitabın içerdiği dünya gerçek dünyamız gibi olduğundan (ülkemizi övmeleri çok tatlıydı) dünya içinde fantastik varlıkları düşünerek okuma olayı çok ilginçti. Etrafta koşuşturan iblisleri görme düşüncesi korkunç (feyler olur).
Ben kitabı beğendim. Sadece keşke biraz daha uzun olsaydı. Tam bir şeyler yerine oturuyor gibi olduğunda pat diye bitti, bazı noktalar bende eksik kaldı. Tabii ki şimdilik 6 kitaplık seri olduğu için ilerilerde bir şeyler yerine oturuyordur fakat birkaç eksikliği ilk kitapta almak isterdim.
Son olarak bir sitemim daha var ki o da O SON NE???????????
+18 yerler, şiddet sahneleri ve hoş örnek olmayacak olaylar barındırıyor. Ve birkaç kere soru aldığım için belirtmek istiyorum, lgbt birey içeriyor.
“Bu gece ringde sen ve ben olacağız. Hayatın artık benim.”
Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!
Verdiğim puan: 4,5/5
Özgün Adı: Savage Lands
Yazar: Stacey Marie Brown
Yayınevi: Ren Kitap
Çeviren: Mehir Kalmış
Sayfa Sayısı: 384
Serinin Kitapları:
1.) Yabani Topraklar
2.) Vahşi Topraklar
3.) Ölü Topraklar
4.) Bad Lands
5.) Blood Lands
6.) Shadow Lands
7.) Land of Ashes
8.) Land of Monsters
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder