Translate

6 Temmuz 2018 Cuma

The Resident 1. Sezon - Dizi Yorumu


Başlayalım mııııı??
Allahım, çok heyecanlıyım.
Bir diziyi bu kadar sevmeyeli uzun zaman olmuştu ve tamam bu kısımlara sonra değiniriz.
Konuyu dağıtmadan başlıyorum...

Öncelikle, Devon Pravesh. Harvard'ın parlak mezunu.
Harvard mezunu denilince benim aklımda biraz kibirli ve her şeyi bilen bi' doktor karakteri canlandı. Ön yargının canı batsın!
Bu adam o kadar naif, nazik ve yardımsever biri ki! İzledikçe bu özelliklerine hayran olmamak elde değildi.
Dizi, bu mükemmel öğrenci Pravesh'in asistanlığının ilk yılını Chastain Park Memorial'da yapmasıyla başlıyor.
Sonra karşısında kimi buluyor dersiniz?
Evet. O.
O bir efsane, o bir harika. İşte ooooooooooo; Conrad Hawkins. Hastaneye gelen Pravesh, Conrad ile karşılaşıyor ve o karşılaşmada Conrad'a gıcık kaptım. Her şeyi bilen bi' imajı vardı. Ama yine yanıldığımı gördüm dsgdfh
Adam işinde accccayip iyi beee. Sırf onun için izlemeye devam edebilirim.


Dizi, Medikal Drama türünde bir dizi. Doktorlar arası rekabet, entrikalar, vakalar, dönen dolaplar, aşk meşk... Bir dizide aranacak çoğu şey var. Sıkmadan kendini izlettiriyor. Beni 1. bölümünün ilk 5 10 dakikasında içine çekmeyi başardı. 1. sezonu sıkılmadan bitirdim. Biraz daha uzun olması için yalvarmış olabilirim... Neyse kiii evet neyse ki 2. sezon bu sene (2018) Eylül'de başlıyormuş. Sanırım bunu düşünerek mutlu olabilirim, değil mi?
Birinci sezonda insanların çıkarları uğruna neler yapabildiği realistçe gösteriliyor. Bu konuya fazla değinemiyorum, ağır spoiler verebilirim. Ama söylemeliyim ki olaylar bir cümleyle kısalttığım kadar basit ve düz değil.
Aşşırı bayıldım ben bu diziye.
Kıyaslamak gerekirse bazı doktor içerikli diziler gibi aşk ağırlıklı değildi, tamam vardı ama her şey dozundaydı. Tıbbi yönü biraz daha ağırlıktaydı ve haliyle tıbbi terimler içeriyor. Bu terimler diziyi izlemeyi biraz zorlaştırabilir. Fakat tıbbi içeriğe ilginiz varsa bunun zaten sorun olmayacağını düşünüyorum.
Dizideki favori karakterim Mina idi. Cerrahlığa olan aşkı, sert tavırları ve taviz vermeyen davranışları "İşte benim kızım beeeeee," dedirtti bana. Koç burcu musun, merak ettim. Tuttum seni, gözdemsin.
Dizide en çok ne hoşuma gitti, biliyor musun? İnsanları din veya ırk konusunda ayırmadan dizide yer vermeleri çok hoştu.
Sevdiğim bir başka şeyse ameliyatlardı. AMELİYATLAR ÖYLE GERÇEKÇİYDİ Kİ! Ben izlerken dizi olduğunu bir anlığına unuttum. Bayıldım, bayıldım, bayıldım. Sanırım bunu 100 defa daha söyleyebilirim.

Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım. Bayıldım.

Yorumumun sonuna geliyorum, bayıldım dışında başka bir şey söyleyeceğimi düşünemiyorum drhfdhd
Ben bayağı beğendim diziyi ve 2. sezonunu da bekliyorum.

Top of your class, followed all the rules, and you think that puts you at an advantage. It doesn't.
— Conrad to Devon

Görüşürüüüüüüüükkk...

16 Haziran 2018 Cumartesi

On Küçük Zenci - Kitap Yorumu


***

Her birinin gizledikleri ve korktukları sırları olan on kişi, Zenci Adası’ndaki ıssız bir malikâneye davet edilirler.
Ancak malikâneye giden grubu bir sürpriz beklemektedir, ev sahibi ortalarda yoktur.
Geçmişlerindeki karanlık sırlardan başka hiçbir şeyleri olmayan bu insanlar adada mahsur kalmışlardır.
Konuklar bir süre sonra gizledikleri sırları birbirlerine anlatırlar.
Ve teker teker ölmeye başlarlar...

***

Doğu Ekspresi'nde Cinayet'ten sonra Agatha Christieli macerama On Küçük Zenci ile devam ettim. On Küçük Zenci'nin kurgusu oldukça orijinaldi. İlk yayımlandığı yılı 1939 olarak düşünürsek gerçekten başarılıydı.
Benim kurguda en sevdiğim ayrıntı cinayetin işleniş düzeniydi.
Bir şiir!
Evet.
Cinayet bir şiir üzerinden işleniyor. Durum bu kadar barizken bazı karakterlere anlam veremedim. Her neyse! Nema Spoilerema!
Doğu Ekspresi'nde Cinayet'te olduğu gibi buradaki katili de bulamadım. Sonlara doğru şöyle bi' "Ha?!" , "Hiiii!!!" , "Ne?" , "Hadi be!" , "Ayy," triplerine girdim ama yok anam yok... Yabancıların bi' lafı var ya hani "You have a long way to go..." bizdeki karşılığı "Kırk fırın ekmek yemen gerek," olan, hah, işte benim de biraz yemem gerekiyor sanırım.
Fazla cinayet romanı okuyan biri değildim, değilim. Ama farkettim ki gizem çözmek hoşuma gidiyor. Bu türle daha fazla ilgilenmeyi planlıyorum ve HEY SEN! Senden bir ricam var. Bu türde beğendiğin kitapların önerilerini büyük bi' istekle bekliyorum.

Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!

Verdiğim Puan: 5/5

Özgün Adı: And Then There Were None (Ten Little Niggers)
Yazar: Agatha Christie
Yayınevi: Altın Kitaplar
Çeviren: Semih Yazıcıoğlu
Sayfa Sayısı: 192

21 Nisan 2018 Cumartesi

Doğu Ekspresinde Cinayet - Kitap Yorumu


***

Gece yarısından sonra artan şiddetli tipi yüzünden Doğu Ekspresi artık yoluna devam edemeyecek durumdadır. Yılın bu zamanlarında lüks tren tamamen doludur. Ertesi sabah yapılan kontroller sonucu tüm yolcuların sağsalim trende olduğu anlaşılır. Ancak defalarca bıçaklanarak öldürülen Amerikalı yolcunun kompartımanının kapısı içeriden kilitlidir.
Sonunda trende yolculuk etmekte olan Hercule Poirot cinayeti incelemeye başlar. Ancak kimi yolcular cinayetin izlerini yok edebilmek için yaşlı dedektifin dikkatini dağıtmaya çalışırlar. Poirot, kehanet sayılabilecek bir saptamayla cinayeti bir değil iki şekilde çözümlemeyi başarır.

***

Ne kadar okuduğum ilk kitabı olsa da Agatha'nın methini çoğumuz duymuşuzdur veya kitaplarını okumuşuzdur.
Bu kitapta bir cinayet oluyor, dedektifle beraber katili bulmaya çalışıyorsunuz. Olayları düşünüyorsunuz, tekrar ediyorsunuz; kanıtlara bakıyorsunuz, düşünüyorsunuz ve sonuca ulaşamıyorsunuz. Sonra PATTT!!!
Yani en azından ben ulaşamadım. Her şey her yerde!
Kendimce sunduğum gerçekten mantıklı gerekçelerle çeşitli tahminlerde bulunmuştum ama kesin olarak katili bulamadım, hep bir şüphe. O son gerçekten neydi dfgdfşl Öğrenince biraz hayal kırıklığına uğradım. Çok farklı tahminlerim vardı ama olsun, bu kitabın da kendine has sonu böyleymiş.
Agatha'nın yazış tarzını beğendim. Fırsat bulabilirsem diğer kitaplarına da bakmak istiyorum. Ayrıca söylemeden geçmeyeyim... Ülkemizden parçalara kitapta yer verilmesi de hoşuma gitti.
Ortaya çıkmadan katili tahmin edebilen var mı, merak etmiyor değilim.
Reading Slump için alternatif bir kitap, su gibi akıp gidiyor.
Sanırım söyleyeceklerim bu kadar.

Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!

Verdiğim Puan: 5/5

Özgün Adı: Murder on the Orient Express
Yazar: Agatha Christie
Yayınevi: Altın Kitaplar
Çeviren: Çiğdem Öztekin
Sayfa Sayısı: 256

Yabana Doğru - Kitap Yorumu


***

Sean Penn tarafından Eddie Vedder’ın unutulmaz müzikleri eşliğinde sinemaya da uyarlanan ve En İyi Film dalında Oskar adayı da olan Yabana Doğru, insanın arayışlarını, toplumun tuzaklarını, bireyin çıkmazlarını ve yaşadığımız hayatları bizlere sorgulatacak, akıllardan kolay kolay silinmeyecek gerçek bir öykü.
Christopher McCandless, banka hesabındaki 25,000 doları bir hayır kurumuna bağışladı, arabasını çölün ortasında bırakıp sahip olduğu şeylerin çoğundan kurtuldu ve cüzdanındaki tüm parayı yakarak yola koyuldu. Alaska’ya gitti ve doğada tek başına olmanın türlü zorlukları karşısında yılmadan, kendinden başka kimseye tabi olmayacağı alternatif bir yaşam arayışına çıktı.
Paradan, kariyerden, ailevi sorumluluklardan, toplumsal yükümlülüklerden uzakta kendi yaşamını kendi kurmayı seçti.
Dört ay sonra, çürümeye yüz tutmuş cansız bedeni bir geyik avcısı tarafından bulunacaktı.
“…Birbirimizi yeniden görene değin aradan çok uzun zaman geçebilir. Ama Alaska’dan tek parça dönebilirsem, benden haber alacağına emin olabilirsin. Sana önerdiğim şeyi tekrarlamak istiyorum; yaşam tarzında köklü bir değişiklik yapmalı, daha önce hiç duymadığın ya da yapmakta kararsız kaldığın türden şeylerin tamamını yapmaya başlamalısın. Çoğu insan onları mutsuz eden koşullarda yaşıyor ve gene de bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Çünkü güvenli, rahat, rutin bir hayata koşullanmış durumdalar. Tüm bunlar huzur veriyor gibi görünse de insanın içindeki maceracı ruh için kesin olarak belirlenmiş bir gelecekten daha yıkıcı bir şey düşünemiyorum. İnsanın yaşama arzusunun özünde macera tutkusu yer alır. Yaşamın keyfi yeni deneyimlerde yatar, bu yüzden sürekli değişen bir ufuktan daha büyük keyif olamaz.”

***

Kitabın konusunu duyduğumda meraklanmıştım. Birkaç başarısız girişimden sonra kitabı almayı başardım.
Evet, kitap Chris'in doğaya kaçış macerasını ve sonra başına gelenleri anlatıyor. Bunu ilk duyduğumda sırf Chris'in ağzından doğada hayatta kalma becerilerini yazdığı günlüğü okuyacağımı düşündüm. Şu meyveden yemeliyiz, şunu şöyle yaptım, şu şöyle olsaydı... gibi gibi gibi. Kısmen öyle oldu sayılır, küçük bir yerden beklentimi karşıladı.
Genel olarak Chris ile tanışan insanların Chris hakkındaki düşüncelerinin yazdığı ve yer yer Chris'in gittiği veya gezdiği veya gördüğü yerleri kısaca yaşadığı maceraları okuyoruz kitapta. Biyografik ve otobiyografik kurgusal olmayan bir eser.
Belgesel okuyormuşum gibi hissettirdi ve bu hissi sevdim. Güzel yazılmıştı ancak dürüst olmam gerekirse biraz sıkıldım, elimde süründü ve biraz da reading slump dönemine girmiş olabilirim. Hoşuma giden bir şeyse kitapta Chris'in okuduğu kitaplarda altını çizdiği satırlara yer verilmesiydi.
Bana soracak olursanız izlemedim ama bu kitabın belgeselini izlemek daha iyi olabilir diye düşünüyorum.

Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!

Verdiğim Puan: 3,5/5

Özgün Adı: Into The Wild
Yazar: Jon Krakauer 
Yayınevi: Siren Yayınları
Çeviren: Taylan Taftaf
Sayfa Sayısı: 248

28 Şubat 2018 Çarşamba

Çocuk Kalbi - Kitap Yorumu


***

Üçüncü sınıfa giden Enrico bir günlük tutmaya başlar. Bu sınıfta yeni bir öğretmeni, yeni arkadaşları vardır. Enrico kısa sürede sınıftaki her çocuğun farklı bir hikâyesi olduğunu keşfeder. Bazılarının ailesi çok zengin, bazılarının ailesi ise çok fakirdir. Enrico defterine yazdıkça, okulda sadece dersleri değil hayatı da öğrenmeye başladığını fark edecektir.

***

Çocukluğu unutuyoruz. Masumiyeti unutuyoruz. Hangimiz durup herhangi bir duyguyu hissederek yaşıyor? Genellikle ya biri tarafından baskılanıyoruz ya da kendimizi baskılıyoruz. Bunu daha önce farkettiniz mi? Belki de sırf bu yüzden gün be gün robotlaşıyoruz.
Kitabı almamdaki büyük neden işte buydu: Çocukluğun o saf halini hissetmek ve kendi geçmişime dönüş yapmak...
Enrico'nun günlüğünü okumak Sakura Ağaçları ile dolu bir yolda yürümek gibiydi. Atılan her adımla duygunun derinliği ilmek ilmek işleniyordu. Tatlı bir çocuk olan Enrico, içinden geldiği gibi davranmanın yanında yeni şeyler öğreniyordu. Onunla birlikte bazı olayları deneyimlemek güzel bir etki bıraktı.
Kitapta günlük kısmının yanında hikayelere de yer veriliyordu ve içlerinde gerçekten beğendiğim hikayeler vardı. Kısa bölümlerden oluşması da okumayı hızlandırıyordu. Güzeldi ya. Çevirisi ve sayfa kalitesi bakımından da güzeldi.
Bitirdiğimde mutlulukla karışık bir hüzün vardı içimde.

Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!

Verdiğim Puan: 5/5

Özgün Adı: Cuore
Yazar: Edmondo De Amicis
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Çeviren: Meryem Mine Çilingiroğlu
Sayfa Sayısı: 328

23 Şubat 2018 Cuma

Kimi Seçtiğine Dikkat Et! (Karanlık Elementler Serisi #3) - Kitap Yorumu


***

Her seçimin bir sonucu var. Ama on yedi yaşındaki Layla herkesten daha zorlu seçimlerle, daha ağır sonuçlarla karşı karşıya…
Işık mı karanlık mı?
Kışkırtıcı İblis Roth mu, koruyucu Muhafız Zayne mi?
Hepsinden zoru da hem İblis hem Muhafız olan Layla’nın hangi yanını seçeceği…

Üstelik Layla yeni bir sorunla karşı karşıya: İblislerin en ölümcülü olan Lilinlerden biri kaçtı ve en yakın arkadaşını ele geçirdi.
 İki dünyanın, iki yakışıklının arasında bölünmüş olan Layla, eski bir pazarlığın kıskacında bir çözüm bulmaya çalışıyor. Sırlar her yana saçılmış, doğruyla yanlış birbirine karışmışken yapılabilecek tek şey sadece kalbinin sesini dinlemek ve var gücünle savaşmak!

***

Bir serinin daha sonuna geldik. Kalbim buruk. Ufak bir parçası da bu seride kalmış olabilir, özellikle Astaroth'da...
İlk kitabı bayağı sevmiştim. Bu aralar bu kelimeyi çok kullanmaya başladım. Bayağı?
İkinci kitabı ise ilerleyişin pek hoşuma gitmemesi ve Layla'nın "Pembe kazağı mı alsam, kırmızı kazağı mı?" türünden ikilemde kalışı seriden biraz soğutmuştu. Dolayısıyla üçüncü kitaba pek sıcak bakarak başlamadım. Çoğunlukla Roth için okumak istemiş olabilirim...
Layla'nın sonunda bir karakteri seçmesine gerçekten sevindim. Yazar, Layla'nın hangi karakteri seçeceğine oylama yaparak karar vermiş. Hangi karakteri seçtiğini daha ikinci kitabı okumamışken üçüncü kitabın sonuna bakarak öğrenmeme ne demeli? Yine de mutluyum... Yalnız geride kalan karakter için tatmin edici bir ilerleyiş olsa daha da hoş olabilirdi. Gariban niye öyle kaldı? Ben seni anlıyorum, Küçük Narin Kar Tanesi...
Jennifer'ın kitaplarını okuyan biriyseniz kitaplarının ilerleyişini az çok tahmin edebilirsiniz. Bu kitabın gidişatını tahmin etmek de pek zor olmadı.
Fantastikimsi aksiyonu zayıf bir seriydi. Daha çok romantik kısım ön plandaydı ve bu da biraz sıktı. O ince çizgiyi yakalamak gerçekten önemli.
Değişik bir konusunun olduğunu söylemiştim. Özellikle canlanan dövme fikri bence olağanüstüydü.
Son kitabı yorumlarken Layla'ya tekrar değinmek istiyorum. Yaşının 16-17 olmasının verdiği rahatsızlıktan bahsetmiştim. Bu kitapta yaşadıkları ve duyguları da bence yaşına göre fazlaydı. Aynı şekilde Roth da... Bir-iki tık büyük olsalardı bu kadar gözüme batmazlardı. Ama Zayne, tam yerinde bir karakter olmuş. Kişisel görüşüm.
Ve cinsel içerikli sahneler bulunuyordu, söylemeden geçmeyeyim.
Son kitabın yorumunu böyle bitireceğim, sanırım.
Hoşça kal, Astaroth ve Zayne. Hoş karakterdiniz, harcanmış olabilirsiniz...
Layla'ya bir şey demiyorum, olmasa da olurdu. :(

Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!

Verdiğim Puan: 4/5

Orijinal Adı: Every Last Breath
Yazar: Jennifer L. Armentrout
Yayınevi: DEX Kitap
Çeviren: Bilge N. Zileli Alkım
Sayfa Sayısı: 400

Serinin Kitapları:
1.) Kimi Öptüğüne Dikkat Et
2.) Kime Dokunduğuna Dikkat Et
3.) Kimi Seçtiğine Dikkat Et

18 Şubat 2018 Pazar

Korku - Kitap Yorumu


***

Rahat ve korunaklı bir yaşam süren saygın bir kadın, sekiz yıllık evliliğinden sıkılmış, burjuva dünyasının kozasından çıkarak kendini genç bir piyanistin kollarına atmıştır. Ancak bu gizli ilişkiden haberdar olan bir şantajcının ansızın zuhur etmesiyle, hayatında yeni farkına vardığı bütün güzellikleri yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalır ve kahredici bir korkunun pençesine düşer. Korku insanı bilinçdışına itilmiş utanç verici deneyimlerden, bastırılmış pişmanlıklardan özgürleştirebilecek güçte bir yapıt.

***
Bu kitabı çoğunuz (belki de hepiniz) mutlaka ya okumuşsunuzdur ya da görmüşsünüzdür. Hakkında çok yorum paylaşıldı. Fazla uzatmadan ben de bir şeyler karalayacağım...
Evet, Stefan’ın insanın duygu tahlillerini çok iyi yaptığını söylerler. Bu görüşe katılıyorum. Kitapta karakterin hissettiği duygular okuyucuya kendini hissettiriyordu ve gerçekçiydi. Bu hissi sevdim.
Elimde birkaç kitabı daha var. Umarım aynı duyguyu onlarda da yaşarım.
Beğendiğim bir kitaptı. Sonu kesinlikle ummadığım gibi bitti ve şaşırdım.

Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!

Verdiğim Puan: 5/5

Özgün Adı: Fear
Yazar: Stefan Zweig
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Çeviren: İlknur İgan
Sayfa Sayısı: 80

Vahşetin Çağrısı - Kitap Yorumu


***

Jack London'a 1903'te yayımlanan Vahşetin Çağrısı ile başlamayı tercih ettim ve güzel bir seçim yaptığımı düşünüyorum.
Bu kitap aslında bir öze dönüş hikayesi. Köpek Buck'ın başına gelenlerden sonra nasıl hayat mücadelesi verdiğini anlatıyor. Bu oldukça genel bir özet oldu. Ama mottoyu bilirsiniz: SPOILERA HAYIR.
Jack London'ın betimlemelerine, duyguları muhteşem bir şekilde yansıtmasına bayıldım. Özellikle kitaptaki karlı bölümleri okurken kar yağmasını özlediğimi farkettim...
Kitabı bitirdikten sonra köpek dostlarımızın ruh halini daha iyi anladım. Bu oldukça hoş bir deneyimdi.
Yanlarından geçip gitmek yerine onların birer narin kar tanesi olduğunu ve sevgiye ihtiyaçları olduğunu unutmayın...
Her canlı özeldir, güzeldir.
Öfkeyle yaklaşıp şiddet gösteren kişileri esefle kınıyorum!
Yazarın diğer kitaplarını okumayı istiyorum. İçerdiği havayı bayağı beğendim.
Bu kitabın galiba filmi de varmış, bihaberim bu konuda. Şaşırdık mı, yo?!
Son.
Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!

Verdiğim Puan: 5/5

Özgün Adı: The Call Of The Wild
Yazar: Jack London
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Çeviren: Levent Cinemre
Sayfa Sayısı: 112

11 Şubat 2018 Pazar

Sırr-ı Sevda (Zehr-i Bal #3) - Kitap Yorumu


***

" Aşkın sesi mi olur?
Lal olmuş dilime.
Saman alevi sanırlar,
Canım akar sineme...

Toprağa nasıl basarım?
Ölüm girdi araya.
Kuru bir gülüm işte,
Ne faydam var arıya... "

***

Serilerin son kitaplarını okurken kitaptaki karakterlerle vedalaştığım düşünülürse üzülüyorum... Kitaptaki karakterlere o kadar ısınmıştım ki! Kalaycı ile Gülpare'nin aşkı, Rıfkı ile Hamza'nın dostluğu...
Olaylar son kitapta da devam ediyor ve bir sonuca ulaşıyor. Ne son ama... Sona doğru yaklaştığımda ne kadar şaşırdığımı nasıl anlatabilirim? Hiç öyle bir son beklemiyordum. Gerçekten. Kitapta aklıma takılan birkaç yer, o son ile giderildi. Ama aklım hâlâ o sonda... Hâlâ şaşırıyorum... Beğendim, bayağı beğendim sonunu. Acayip bir ters köşe vardı...
Kitap, akıcı bir kitap. Bu seriye başlamadıysanız ve ilk kitabın arka kapağını okuduysanız ve eğer başta benim gibi eski dönemde geçtiği için dilinin ağır olacağını düşünüyorsanız; hayır, değil. Yine eski usul kelimeler vardı, fakat anlaşılmayacak düzeyde değildi. Ayrı bir hava katmıştı doğrusu.
Fazla uzatamayacağım. Seri bitti, kalbim buruk. Nerede mendilim?

Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!

Verdiğim Puan: 5/5

Yazar: Sezgin Irmak
Yayınevi: Portakal Kitap 
Sayfa Sayısı: 256
Serinin Kitapları:
1.) Zehr-i Bal
2.) Mühr-ü Kalp
3.) Sırr-ı Sevda

6 Şubat 2018 Salı

Mezun (Test Serisi #3) - Kitap Yorumu


***

- Acil Birleşik Bölgeler İletisi -

Tüm güvenlik görevlilerinin acilen amirlerine rapor vermesi gerekmektedir.
Hükümete karşı bir ayaklanma gerçekleşmek üzeredir.
Cia Vale ve Tomas Endress isimli tehlikeli suçlulari yakalayanlara ödül verilecektir.
İlerleyen saatlerde güvenlik görevlileri, Birleşik Bölgeler ile Test’i korumak için kimseye merhamet göstermeyecektir.
Başarısızlığa uğrandığı takdirde içsavaş çıkması kaçınılmazdır.
Mevcut tüm imkânlarınızı kullanın.
Uğruna çabaladığımız her şey tehlike altında.
Başarısızlık gibi bir seçenek yok!

***

Öncelikle serinin kapaklarıyla içeriklerinin uyumunu beğendiğimi söylemek istiyorum. Serinin kapaklarını ve kapaklarının renklerini seviyorum, değişik bir tasarım olmuş.
İçeriğine gelecek olursak... Son kitap olarak açıkçası kitaptan beklentim daha yüksekti. Her şeyin pat pat suratıma vurulacağını ve şaşıracağımı, aksiyonun içine balıklama dalacağımı falan sanıyordum.
İlk kitabı bayağı beğenmiştim, aksiyonu güzeldi. İkinci kitap ise biraz durgun ilerlemişti. Ve üçüncü kitap da aslında ikinci kitap gibiydi. Tamam, yine olaylar oluyordu ama o havayı istediğim gibi hissedemedim.
Cia'nın düşünceler denizinde ilerlerken darlandım. Sanırım kitapta en çok Cia'nın düşüncelerini okumak bunalttı beni. Bir sus be kızım...
Tomas ile olan ilişkilerinden de soğuyacağım aklıma gelmezdi. Distopya türünde bir kitap, ona lafım yok ama bilmiyorum ya bence biraz daha duyguları betimlenebilirdi veya tamamen ortadan kaldırılabilirdi.
Bunun dışında kitaptaki distopik hava iyi yansıtılmıştı ve ne kadar aksiyonlu havayı yeterince hissedemesem de maceralı kısımları okumak güzeldi.
Sonu ise... umduğum gibi değildi. Spoiler vermemeye çalışarak anlatmaya çalışacağım. Kitabın durgun ilerleyişinin ardından sonlara doğru olaylar kızışmaya başladı. Dolayısıyla bazı karakterlerin başına gelenlere gerçekten üzüldüm ve şaşırdım. Nasıl yani... Ve bazı karakterlere de ne olduğunu merak etmedim değil. Hatta kitabı bitirdikten sonra bir düşündüm: Bu seri gerçekten 3 kitap mıydı, yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum? Devamı olmalı yani... Amma velakin 3 kitap.
Ne diyeyim ya... Umduğumu bulamadım. Kalbim kırık. Elveda dostlar, Behlül kaçar...

Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!


Verdiğim puan: 3/5

Özgün Adı: Graduation Day
Yazar: Joelle Charbonneau
Yayınevi: Pegasus
Çeviren: Tuğçe Kayıtmaz
Sayfa Sayısı: 320

Serinin Diğer Kitapları:
1.) Test
2.) Akademi
3.) Graduation Day

30 Ocak 2018 Salı

Umut Dolu Dilekler - Kitap Yorumu


***

Magalie Chaudron, büyüleyici vitriniyle nam salan Sihirli Tatlar’ı, iki teyzesiyle birlikte işletmektedir.
En ünlü tarifi olan sıcak çikolatayı küçük, mavi mutfağında hazırlayan Magalie, onu içecek olan kişiyi düşünüp içine  bir dilek üfleyerek servis etmeyi bir alışkanlık hâline getirmiştir.
 Sokağın diğer ucuna, dünyaca ünlü pastacı Philippe Lyonnais taşındığında işler biraz değişir.
Magalie ve Philippe arasında anlamlandırılamayan bir çekişme başlamıştır.
İşin ucunun nereye gideceğini ise kimse tahmin edemez.
Çekişmeler yerini duygulara bıraktığında ise, hayata karşı güveni hatrı sayılır bir şekilde kırık olan Magalie’yi aşka inandırmak düşünüldüğü kadar kolay olmayacaktır.

***

Eveet; selamlar, merhabalar.
Hani derler ya "İçecek içilerek bir kenarda oturup okunacak türde keyifli bir romandı." diye, hah, işte o tip bir romandı bu roman. Ocak ayının soğuğunda içimi sıcacık yapan bu roman, bir aşk hikayesi.
Magalie Chaudron; Paris'teki bir adada damaklarda etkisini bırakan sıcak çikolatarıyla sevilen, teyzeleriyle küçük ve samimi tatlıcı dükkanında çalışan bir kadındır. Günlerden bir gün, bulundukları sokağa dünyaca ünlü pastacı Philippe Lyonnais bir dükkan açınca durum biraz gerilir. Magalie, işlerinin batacağını ve yıllardır işlettikleri güzelim dükkanlarını kapatacaklarını düşünür. Bu ikili arasındaki çekişme böylece başlar.
Öncelikle uyarmalıyım ki kitabı okurken acıkabilirsiniz veya olmadık zamanda kitapta geçen tatlılardan canınız çekebilir. Tatlılar o kadar güzel anlatılıyor ki! Özellikle Philippe'in onlara olan tutkusunu yazar oldukça iyi betimlemiş. Bayıldım! Ve Magalie'nin tarifi... Bunu yakın zamanda uygulamak istiyorum.
Aşıklar Şehri Paris'te geçen bu romanda Magalie ve Philippe'in çatışmasını okurken oldukça keyif aldım. Bunun yanında yan karakterler de gayet samimiydi.
Fransızlar'ın nasıl insanlar olduğunu gerçekten merak ediyorum. Okuduğum Fransız yazarların dilleri çok farklı oluyor. O samimiyeti hissediyorsunuz.
Kitapta geçen birkaç yer sayesinde Fransızca öğrenme isteğimin arttığını da belirtmeliyim.
Magalie ve Philippe arasındaki çatışmalı ilişkinin sonunu zaten tahmin etmişsinizdir... Bundan sonrası ise biraz bana vıcık vıcık geldi. Bunun dışında Philippe'in dükkanında çalışanlara kitapta biraz daha fazla yer verilmesini isterdim. Ama şöyle bir şey var; aslında bu kitap bir serinin parçası. Çikolata Serisi olarak geçiyor ve araştırmalarıma göre 7-8 kitaptan oluşuyor. Yanlış bilmiyorsam seriler birbirinden bağımsız. Yani, kitaptaki diğer karakterlerin yaşamları anlatılıyor. Diğer karakterin yaşamlarını merak etmiyor değilim, çünkü Philippe'in tutkuyla yapabildiklerini gördüm ve açıkçası diğer şeflerinin de neler yapabildiklerini merak ediyorum.
Son olarak söylemem gereken şey; cinsel sahneler yoktu, fakat küçük yaştaki arkadaşlarımız için uygunsuz yerlerin olduğunu düşünüyorum.

Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!

Verdiğim Puan: 4,5/5

Orijinal Adı: Chocolate Kiss
Yazar: Laura Florand
Yayınevi: Yakamoz Yayıncılık
Çeviren: Gökçe Müderrisoğlu Aktaş
Sayfa Sayısı: 408

Serinin Kitapları:
1.) Çikolata Hırsızı
2.) Umut Dolu Dilekler
3.) The Chocolate Rose
4.) The Chocolate Touch
5.) The Chocolate Heart
6.) The Chocolate Temptation
7.) Shadowed Heart
8.) Kiss The Bridge

26 Ocak 2018 Cuma

Kime Dokunduğuna Dikkat Et! (Karanlık Elementler #2) - Kitap Yorumu



***

Düşün ki on yedi yaşındasın, damarlarında hem iyinin hem kötünün, hem İblis’in hem Muhafız’ın kanı dolaşıyor…
Düşün ki iki aşk arasındasın; bir yanda çocukluk aşkın, bir yanda nefes kesici yakışıklın…
İşte şimdi Layla’yı anlamaya başladın!
Doğru ile yanlışın, kalbi ile mantığının arasında kalmış Layla’yı…
Layla, darmadağın olmuş hayatını toparlamaya çalışıyor. Çünkü onun gizemli güçleri değişmeye başlıyor, Muhafız klanı tehlikeli sırları ondan gizliyor ve hiç beklemediği bir anda Roth, dünyasını sonsuza dek değiştirebilecek haberlerle geri dönüyor.
Karanlık Elementler serisinin ilk kitabı Kimi Öptüğüne Dikkat Et! ’in ardından, Kime Dokunduğuna Dikkat Et! ile Layla gerçeğe biraz daha yaklaşıyor.
Onunla yürümeye var mısın?
Layla’nın cehennemi dokunuşunda saklı!..

***

İlk kitabı ne kadar çok sevdiğimi sanırım oldukça dile getirmiştim. Dolayısıyla serinin ikinci kitabı olan Kime Dokunduğuna Dikkat Et’e başlarken aşırı heyecanlıydım. 508 sayfalık bu kitabı bitirmem bir gün bile sürmedi, şaka gibi.
İlk kitabın o muhteşem sonu dolayısıyla aklımda gerçekleşmesini istediğim bir kurgu canlanmıştı. Ama ne yazık ki pek tahmin ettiğim gibi olmadı. Bu konuda biraz kırgınım...
Kitap boyunca Layla’nın iki karakter arasında gidip gelmesi sinirimi gerçekten bozdu. İlk kitapta ne kadar #TeamRoth diye bağırsam da bu kitabı okurken hafiften #TeamZayne demedim değil. Arada kalmak kötüydü ve biraz da bunaltıcıydı… Gördüğüm yorumlara bakılırsa birçok kişi benimle aynı fikirde.
Zayne’e üzülüyorum. Özellikle kelimenin tam anlamıyla hapis hayatı yaşıyor gibi görünen yaşamına… Abbot’a sinir olmamak elde mi?
Ve Roth. Bu kitapta ona da sinir olmadım değil. Edward Cullen'a benzer tavırlarıyla biraz çileden çıkarmış olabilir.
Bütün bunları ve daha fazlasını düşünürken içimden bir sesin "Dostum, sakin ol! Alt tarafı genç yetişkin türünde bir kurgu okuyorsun. Bu kadar kafaya takma." demesiyle kendimi kaptırmadan kısa tutarak bu yorumu bitirmeyi amaçlıyorum ve devam ediyorum...
Olaylar bu kitapta biraz daha gelişiyor ve aslında biraz da kısır döngü halini alıyor. Yaralan, iyileştirsinler; yaralan, iyileştirsinler…
Her şeye rağmen, sanırım, #TeamRoth diyerek bazı tanıdıklarımı çıldırtmaya devam edeceğim.
Ve her ne kadar ikinci kitaba daha başlamadan üçüncü kitabın sonuna baksam da... üçüncü kitabı merak ediyorum, eheh.
Ha, evet, kitapta küçük arkadaşlarımız için uygunsuz yerler vardı.

Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!

Verdiğim Puan: 4/5

Orijinal Adı: Stone Cold Touch
Yazar: Jennifer L. Armentrout
Yayınevi: DEX Kitap
Çeviren: Bilge N. Zileli Alkım
Sayfa Sayısı: 508

Serinin Kitapları:
1.) Kimi Öptüğüne Dikkat Et
2.) Kime Dokunduğuna Dikkat Et
3.) Kimi Seçtiğine Dikkat Et

24 Ocak 2018 Çarşamba

İyi Adam - Kitap Yorumu



***

Her şeyi vardı. Ama kapı çaldığında, Ted intihar etmek üzereydi. Kapıdakinin vazgeçip gitmesini beklerken masanın üstündeki not ilişti gözüne, kendi el yazısıyla yazılmış:
“Kapıyı aç. Tek çıkışın bu.”
Ted ne notu yazdığını hatırlıyor ne de kapıdaki adamı tanıyor. Adamın bir teklifi var: Madem ölmek istiyorsun, intihar edip aileni utandırma; biz öldürülmeni sağlayabiliriz. Şartımız basit: Senin gibi intihara karar vermiş birini öldürecek, böylece zincire katılacaksın… Son bir iyilik.
Teklifi kabul ettiği anda kendini şeytani bir oyunun içinde buluyor Ted. Çıkmaya çalıştıkça onu daha da derinlere sürükleyen biri var; bu kanlı labirenti tepeden gören, Ted’i kendinden bile iyi tanıyan ve asla güvenmemesi gereken biri…
34 dilde yayımlanan ve yakında beyaz perdeye aktarılacak İYİ ADAM, mükemmel kurgusu ve bitmeyen dolambaçları ile zihin bulandıran, ‘Anladım,’ dediğiniz anda sizi ters köşeye yatırıveren bir psikolojik gerilim romanı...

***

Kitaba başladığımda gerilim dolu bir atmosferde kendimi bulmayı beklemiyordum. Güzel bir başlangıçtı. Bu gerilim ve heyecan dolu olaylar tabiri doğruysa beyin patlatma seanslarıyla beraber kitabın ortalarına kadar devam etti. Ne seanslardı ama, Ted'in yaşadıkları o kadar gerçekçiydi ki! Başına gelen olayları anlamaya çalışmak için kafa patlatıyorsunuz ve sonra BAM! Tamamen başka şeyler çıkıyor ortaya ve kendinizi farklı bir şeyi düşünürken buluyorsunuz.
Kitabın ortalarına doğru olaylar biraz yavaşlıyor ve beyin patlatma seanslarına hâlâ devam ediyorsunuz. Ted ile olayları çözmeye çalışıyorsunuz ve birden fazla kez ters köşeye yatabiliyorsunuz...
Kitabın sonlarına doğru ise olaylar açığa çıkıyor ve eğer benim gibiyseniz gerilerek ve biraz da içi burkulmuş bir şekilde Ted'e acıyarak gerçekliğe kavuşuyorsunuz...
Böyle bir kurguya sahip olacağı aklımın ucundan geçmemişti. Daha basit bir kurgu canlanmıştı zihnimde. Ama kitap kesinlikle öyle değil. Dolu dolu bir kitap ve gerçekten akıcı. Kitabın ortalarına doğru biraz sıkılsam da akıcılığından ödün vermedi.
Sonuna doğru olaylar hiç umduğum gibi gitmedi, bayağı şaşırdığım yerler oldu. Güzel bir kurguydu. Son sayfasında yine bir şeyler oldu ve çarpıcı sonla bitti. Ama ben orada yazarın anlatmak istediğini anlayamadım. Dönüp birkaç kez okudum, nereyi gözden kaçırıyorum diye düşünüp durdum. Ama yok... Anlayan biri varsa ve bana anlatırsa sevinirim...

Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!

Verdiğim Puan: 5/5

Orijinal Adı: La ultima salida
Yazar: Federico Axat
Yayınevi: Domingo Yayınevi
Çeviren: Mehmet Gürsel
Sayfa Sayısı: 384

20 Ocak 2018 Cumartesi

Kimi Öptüğüne Dikkat Et! (Karanlık Elementler Serisi #1) - Kitap Yorumu


***

On yedi yaşındaki Layla’nın tek istediği normal olmak: okulda göze batmamak, âşık olduğu nefeskesici Zayne’le sıradan bir çift gibi gezip tozmak… Ama Zayne, Layla’yı küçük kız kardeşi gibi görüyor ve Layla normal olmaktan çok uzak.
Yarı iblis yarı Muhafız Layla kimsenin sahip olmadığı yetenekler taşıyor; onun öpücüğü, ruhu olan her şeyi öldürecek kadar güçlü.
Bir gün Layla, Roth’la tanışıyor: kışkırtıcı dövmeleri olan ve Layla’nın sırrını bildiğini iddia eden bir iblis o.
Layla, ondan uzak durması gerektiğini bilse de tehlikeli öpücüğün cazibesi yüzünden Roth’a kayıtsız kalamıyor.
Roth’a güvenmek hem aşkını hem de onu yetiştiren Muhafız ailesini kaybetmesine neden olabilir.
Ama Roth’tan öğrendiği iblislere dair sırlar, her şeyi değiştirecek gibi…
Artık Layla için hiçbir şey göründüğü gibi değil…

***

Bu kitabın yorumunu yazmak için acayip heyecanlıydım ve yazarken bile kitabı hatırlayarak o heyecanı hâlâ yaşıyorum…
Jennifer’ın kitaplarını yaklaşık 3-4 sene önce okuyordum. Lux Serisi ile başladığım maceraya Melez Sözleşmeleri ile devam etmiştim. Lux Serisi, acayip eğlenerek okuduğum bir seriydi. Son kitaplarına doğru heyecandan gerildiğimi bile hatırlıyorum… Melez Sözleşmeleri Serisi ise resmen favori serimdi. O kadar seviyordum ki! Özellikle Aiden St. Delphi... Abartmıyorum. Zamanında Twitter biyografime mi yazmadım, oyunlarda kullanıcı adı mı yapmadım… Karaktere cidden bayılıyordum. Tabii, bu serilerden sonra Jennifer’dan farklı kitaplar da okumuştum. Ama şu an onları katmıyorum.
Şimdiki serimiz ise (DAVULLAR, LÜTFEN); KARANLIK ELEMENTLER SERİSİ.
Bu kitabı sanırım 2 sene falan önce, sahaftan 10 tl gibi bir fiyata almıştım. Kitaplarımın arasında kaç senedir duruyordu. Zaman geçtikçe beklentilerim bile azalmaya başlamıştı nedense. Hatta bir ara okumadan direkt sahafa götürüp takas yapmayı falan düşünüyordum. Niye böyle bir şey yapıyorsun Büşra!?!!??!??!!?!?!?*1*!
Kitap bıraktığım arka kapağının yazısından da anlaşılacağı üzere fantastik bir kitap. Bunun romantik ve genç yetişkin tarafı da var.
Söylemek istiyorum ki serinin kapakları gerçekten iç açıcı değil. Adları da öyle. Bu da bende ön yargı oluşturmuştu. Maraton vesilesiyle alıp okumaya başladım. 428 sayfalık kitabı bir gün içinde bitirdim. Bir. 1. Jennifer’ın kendine has espritüel diyaloglarını ve muhteşem kurgularını okumayı acayip özlemişim.
Önce nereden başlasam bilemiyorum. Hepsini anlatıp bulamaç yapasım geliyor. Ama sıra sıra ilerlemem lazım…
Kitabın konusu değişikti. Bir yönüyle Melez Sözleşmeleri’ni andırdı bana. Aiden ve Seth ikilisi gibi.
Kitabı hem eğlenerek hem de “Yaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa.” diyerek okumuş olabilirim. Ve sonu öyle bir yerde bitti ki… Nasıl yani, nasıl?? Bu son da gerçi bir yönden Melez Sözleşmeleri Serisi’ne benziyordu. Ama o kısmı söylersem %10000 spoiler olur, o yüzden söyleyemiyorum.
Şimdi karakterlere geçmek istiyorum.
Layla’dan başlayayım… Layla, 17 yaşında bir kız. Kendimden küçük karakterleri okumaktan pek hoşlanmasam da Roth için okurum. Ama Roth’a sonra değineceğim, o yüzden Layla’ya devam ediyorum. Hafif saf bir karakter. Bazı davranışlarından dolayı ona pek ısınamadım. Belki sonra değişir… Ve bir karaktere olan tavırlarının başka bir karakter ortaya çıktığında hemen hafif sekteye uğraması da tuhaf geldi. #TEAMROTH
Hız kesmeden Zayne’e geçiyorum. Roth’un tarafını tuttuğum için Zayne’e üzülüyorum bir yönde. Kusura bakma, Zayne. #TEAMROTH
Ve işte, kitaptaki gözdem (DAVULLAR, LÜTFEN); ROTH. Roth’un dövmeleri, kurgunun okuduğum en ilginç parçasıydı. Bunu bu kadar değişik yapanın ne olduğunu belirtmem spoiler sayılır mı, emin olamadım. Ama bir tanesinden bahsedeceğim. Diğerlerini söylemeyeceğim. Minicik bir spoiler olsun.
Bambi. Evet, Bambi. Kulağa şirin gelen bu isim, aslında bir yılanın adı. Roth’un canlanabilen dövmelerinden biri.
Bu konuyu fazla uzatmıyorum, geçiyorum.
Roth, karanlık ve bir o kadar hoş bir karakter. Klasik bir karışım gibi görünebilir. Fakat “klasik” demek bence yetersiz kalır. Uzun zamandır bir karakteri bu kadar sevmemiştim. Rothlu sahneleri okumayı acayip sevdim. Zaten Roth’u tuttuğumu söylemiştim, eheh.
Üçüncü kitap hakkında ne duydum, biliyor musunuz? Jennifercığım, oylamayla hangi karakterin seçileceğini belirlemiş. Duramadım. Bekleyemedim. İçimi rahatlatmak için internette spoiler aramaya karar verdim. Hem de gecenin bir vakti! Sonuç olarak pek bir sonuca varamadım. Ama umut ediyorum ki düşündüğüm şey oluyordur…
Aa, şeyi söylemem gerek. Kitapta küçük yaştaki arkadaşlarımız için uygunsuz olabilecek yerler vardı.
İkinci kitabı almak için sabırsızlanıyorum. Özellikle birinci kitaptaki son için ve Roth için.
Son olarak; #TEAMROTH
Tamam, gidiyorum. Ama #TeamRoth . Belki bir son değildi, bu. Ama başlangıç olabilir.

Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!


Verdiğim Puan: #TeamRoth , pardon, 5/5.

Orijinal Adı: White Hot Kiss
Yazar: Jennifer L. Armentrout
Yayınevi: DEX Kitap
Çeviren: Bilge N. Zileli Alkım
Sayfa Sayısı: 428
Serinin Kitapları:
1.) Kimi Öptüğüne Dikkat Et
2.) Kime Dokunduğuna Dikkat Et
3.) Kimi Seçtiğine Dikkat Et

14 Ocak 2018 Pazar

Kız Arkadaşım 9 Kuyruklu Bir Tilki (#1) - Kitap Yorumu


***

500 yıl sonra hapis hayatından kurtulan inanılmaz güzellikteki Dokuz Kuyruklu Tilki ile sorumluluk sahibi olmaktan yoksun dublör adayı Cha Dae Woong'un romantik-komedi tadındaki hikâyesi...
Samsingak Tapınağı'ndaki resme hapsedilmiş olan Dokuz Kuyruklu Tilki'nin mührünü farkında olmadan kıran Cha Dae Woong, dağın derinliklerindeki bir uçurumdan yuvarlanıp ciddi bir şekilde yaralanır. Hapsedildiği resimden kurtulan Gumiho, değerli tilki boncuğunu Dae Woong'a vererek onun hayatını kurtarır. Fakat efsaneye göre insanların ciğerini yiyen Dokuz Kuyruklu Tilki'nin kendisini öldüreceğine inanan Dae Woong ondan kurtulmanın yollarını ararken ikisi için de efsanedeki gibi gerçekleşmesi mümkün olmayan bir aşk başlar..

***

Yoğun bir kitap okumak yerine; fazla yormayacak ve keyifli vakit geçirmenizi sağlayacak kitap arıyorsanız...
Tebrikler, aranan kitap bulundu!
Kitap; inanılmaz akıcı ve okurken yormuyor. Sanırım dizisi de varmış. Oyuncuları da bayağı iyiymiş. Kitabı okurken düşündüğüm karakter tiplemesiyle de uyuşuyor.
Ama bilen bilir... Hayatımda belki de bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar dizi bitirmiş olan ben, tabii ki dizisini de izlemedim. Fakat bu demek değildir ki hiç Kore Dizisi izlemedim. İzledim. Lakin konumuz diziler olmadığı için kitaba dönüş yapıyorum. Fiyuft!
Kitaba başlamadan önce bildiğim şey, Romantik Komedi türünde olduğuydu. İşin Fantastik boyutu da varmış meğer.
Yazarın konu seçimi değişikti. Kitabın adını ilk okuduğumda Tilki’den yola çıkarak haylaz bir kadın karakter düşünüyordum. Meğer gerçekten 9 kuyruklu bir tilkiymiş!
Konu seçimi ne kadar değişik olsa da gidişatı bence bu türdeki Kore Dizileri gibiydi. Bilirsiniz; önce birbirlerinin yüzüne bakmak istemezler, sonra beraber kalmak durumunda kalırlar ve 10. veya 11. bölüm gibi aralarında bir şeyler yaşanmaya başlar.
Bu türdeki Kore Dizileri’nde genel olarak ayrıntısızlıktan rahatsızlık duyuyorum. Bazı konularda o kadar ince ayrıntılara takılıyorum ve merak ediyorum ki onları düşünürken gidişata tamamen odaklanamıyorum. Kitapta da bunu yaşadım. Aşırı ayrıntılara takılan biriyim, sanırım. Bu konuda memnun edilmem zor gibi...
Cinsel sahneler yoktu, fakat olumsuz örnek oluşturabilecek davranışlar olduğundan küçük yaştaki arkadaşlarımızın okumasını önermiyorum.
Fazla bir şey katmasını beklemeyeceğimiz, eğlenceli bir romandı. Her ne kadar kurguda rahatsız olduğum bazı yerler olsa da böyleymiş artık, yapacak bir şey yok.
Çevirisi de güzeldi. Yalnız, yazım hataları bulunuyordu. Bu biraz gözüme battı.
İkinci kitabı merak ediyorum ve hazır evde bulunuyorken okumayı da düşünüyorum.

Bol kitaplı, çiçekli ve hayırlı günler!

Verdiğim Puan: 4/5

Orijinal Adı: My Girlfriend is A Gumiho
Yazar: Kim Seong Yeon
Yayınevi: Olimpos Yayınları
Çeviren: Derya Son
Sayfa Sayısı: 360
Serinin Kitapları:
1.) Kız Arkadaşım 9 Kuyruklu Bir Tilki
2.) Kız Arkadaşım 9 Kuyruklu Bir Tilki 2

Adeline’ın Peşinde (Kedi ve Fare #1) - Kitap Yorumu

*** MANİPÜLATÖR Bana izin veren herkesin duygularını manipüle edebilirim. Canını yakar, seni ağlatır, gülmene ve iç çekmene sebep olurum. Am...