***
Bana bakan yüzü tanıyordum. Yüzünden akan sahteliği, umutsuzluğu, çürümüşlüğü tanıyordum. Hançeri kaldırırken elim titremedi. Kemikli omzunu sıkıca tutup karşımdaki iğrenç yüz e baktım – kendi yüzüme. Ve üvez hançeri tam kalbime sapladım.
Feyre, Amarantha’dan kurtulup Bahar Sarayı’na dönebildi ama bunun bedeli yüksek oldu. Her ne kadar artık Ulu Peri güçlerine sahip olsa da hâlâ bir insanın kalbini taşıyor ve Tamlin’in halkını kurtarmak için yapmak zorunda kaldıklarını unutamıyor.
Gece Sarayı’nın Yüce Lordu Rhysand’la yaptığı anlaşmayı da unutmadı. Tüm bunların ortasında Feyre, iktidar çatışmaları ve tutku oyunlarının baş döndürücü hızında yapması gerekeni yapıyor.
***
O YÜCE LORD NEYDİ ÖYLE?! KALBİİĞĞĞĞĞMMMMM...
Tamlin'i çok sevmiştim. Beni hayal kırıklığına uğrattı zalım. Seni boşuna savunmuşum limon kafalı solucan. Hiçbir şeyi hak etmiyorsun sen, otur zırla.
İlk kitabı beğendiğimi sanarken aslında beğendiğim ikinci kitap oldu. Bir yere kadar Feyre'yı yumruklamak istedim, sonra 51. sayfaya geldik ve hangimizin gözlerinden yıldızlar fışkırmadı ki!
Rhys'in olduğu her yer şiir gibiydi. Feyre'yla aralarında geçen espriler hatta normal diyaloglar bile beni çok mutlu etti. Özellikle Rhys'in bir yerde bir konuşması vardı... ALLAH! Herkesin gönlünü fethetti şapşal çocuk. Bir sürü post it kullandırttı bana.
Bu kadar pozitif şeyin üstüne negatif minik bir şey söylemek istiyorum: Aralarında geçen konuşmaların bazılarının biraz daha uzun olmasını isterdim (hüzünlü surat). Bunun dışında kurgu yönünden hiç sıkmadı ve okuması çok kolaydı. Bundan bir önce okuduğum seri Kan ve Külden'di, ona göre çok daha kolay okunuyordu.
Ve sonu...
Son olarak diyeceğim şey:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder